24 Mayıs 2010 Pazartesi

"Buca"ladılar Beyinleri




Bu sezonun favori pankartı başlıktan da anlayacağınız gibi Bucaspor tribünlerinde her maç gördüğümüz “Bucaladık Beyinleri” pankartı oldu benim için. Aslına bakarsanız tüm hikayeyi çok iyi özetlemiş tribün.

Ama önce İzmir’i bilmeyenler için biraz Buca’yı tanıtmak lazım. Buca, İzmir merkezin biraz dışında bir ilçe. Ama kendi içinde bir İzmir. Üniversite kampusleri, göleti, hipodromu, havaalanına yakınlığı ile zaten merkeze çokta ihtiyaç duymayan bir ilçe. 9 Eylül Üniversitesi’nde okumuyorsanız ya da oralı bir sevgiliniz yoksa çok sık gittiğiniz bir yer de değil Buca. Ama kesinlikle İzmir’in büyük bir parçası olarak en az İzmir kadar modern bir yer.

Şehir, İstanbul’dan sonra futbolda ilk sivrilen kent olduğu için erken cumhuriyet döneminde (1928) kurulmuş köklü bir ekip Bucaspor. Ancak İzmir’de kurulan 5. takım. Renklerine bir dönem kırmızı eklense de, şu an ilk renkleri olan sarı-lacivert formalarla çıkıyorlar maçlarına. Kulübün ambleminde bulunan üzüm kurulduğu dönemde, Bornova ile beraber, İzmir’in en iyi üzümlerinin burada yetişmesi. Bu semtlerde İngiliz işgalci subayların halen ayakta olan bağ evleri apartman gölgeleri altında onarılmayı beklemekte.

Neredeyse bir asrı deviren Bucaspor, profesyonelliğe biraz geç adım atmış. 1984 yılında 3. Lig’in kurulmasıyla profesyonel hayata geçen kulüp o günden beri hiç küme düşmemecesine mücadeleye devam ediyor. Son iki sezondur bir üst lige çıkma başarısını gösteren Bucaspor, Karabükspor ile beraber bu oyunun güzel yüzünü hepimizi tekrar hatırlattı. Ama bu inanılmaz yükseliş bir medya patronunun çıkarı yada yerel bir sanayicinin ölmeden önce tuttuğu takıma kıyak geçmesi ile gerçekleşmedi. Yazının başında da bahsettiğim gibi “Bucaladılar Beyinleri”. Yeni bir şey yaratmak istedi hem yönetim hem de halk. 2. Lig’de şampiyonluk onlar için yeterli olabilirdi ama amaç daha başkaydı. Komşuları Göztepe’nin 4 sezon üst üste lig düşmesinden kötü bir yönetimin bir takımı nasıl dibe batırdığını izleyerek gerekli dersleri iyi çıkarmışlar. Koskoca İzmir futbol’u gerek merkezle çatışmalarla, gerekse birbirlerinin ayaklarını kaydırmayla uğraşırken, Bucaspor sessiz, sakin ama nereye gittiğini bilerek yürümeye devam ediyordu.

Önce tesisleşme ile başladılar işe. İlçe ve Büyükşehir Belediyelerini kelimenin tam anlamıyla kafaladılar. Önce Evka Spor Vadisi projesi gerçekleştirildi. 6.500 kişilik Buca Arena Stadı ve alt yapı takımlarının maçlarını yaptıkları 2.500 kişilik Buca Belediye Stadı bu vadide yer almakta. Alt yapı tesisleri de 2009 yılı başında tamamen yeniden yapılarak eksiksiz bir şekilde yeni futbolcular yetiştirmek için hayata geçirildi.

Mental değişimin saha içinde de yaşanabilmesi için tecrübeli mentörler de şarttı takım içinde. Beşiktaş, Trabzonspor, Bursaspor Ankaragücü takımların formasını terletmiş Erman Güraçar, Bir dönem kiralık olarak Galatasaray’da oynamış Süper Lig’in gediklisi Mehmet Polat, frikikleri ile Ankaragücü’nün efsaneleri arasına girmiş Yılmaz Özlem ve alt liglerde birçok gol krallığı olan Yunus Altun gibi tecrübeleri semtin çocuklarına ağabeylik etsin diyerek Buca’ya getirdiler. Bu yatırımları sezon öncesi yaptıkları Süper Lig’e yakışan bir kamp ile lige lakaplarına yakışır bir şekilde giriş yaptılar. İlk haftadan başlayarak sırasıyla, Kocaelispor’a 4, Dardanelspor’a 3 gol attılar. 3. hafta ise ilk golü kalelerinde gördükleri maçta Hacettepeyi İzmir’de 2-1 yendiler. Daha sonraki üç hafta boyunca bir beraberlik, iki yenilgi alarak biraz bocaladılarsa da sonrasında yakaladıkları performans ile ligin ilk yarısını 32 puan ile dördüncü bitirmeyi başardılar. Bu sırada iç-dış saha puan tablosuna bakıldığında Bucaspor, evinde oynadığı sekiz maçta sadece bir yenilgi almıştı. Ama hem takımın hem de seyircilerin “Acaba?” demesini sağlayan seri 14. hafta ve 21 hafta arasında aldıkları altı galibiyet ve 1 beraberlikten oluşan seriydi. Ligin ikinci yarısında ise Konyaspor, Adanaspor, Altay ve Karşıyaka’nın kendilerine geç izini vermesini çok iyi değerlendirilen takım “Buca”lanan yepyeni beyinler ile 34 haftalık zorlu bir maratonu 2. olarak bitirmeyi bildi.

Tabi bu süre içerisinde Mehmet Batdal fenomeni belirdi. 24 yaşındaki forvet fiziği ve azmi ile çok iş yapmaya başlamıştı Bank Asya’da. Yine karanlık bulutlar küçük bütçeli ama hedefleri olan bir takımın üzerinde dönmeye başladı. Bir gün Fener, o olmadı Galatasaray, oradan ver elini Trabzon, şehir şehir dolaştırdılar çocuğu spor sayfalarında. Bir anda transferin göz bebeği olan Mehmet ilk 9 haftada 5 gol olan istatistiğini 17. haftaya geldiğinde 6 gole çıkarabilmişti. Ancak takımdaki ağabeylerin telkinleri işe yaramış olacak ki, transfer dedikodularına kulaklarını tıkayan Batdal sonraki 8 maçta 7 kez skoru değiştirme başarısını gösterdi ve ligi toplam 16 gol ile bitirdi.

Şu an Süper Lig standartlarını karşılamayan stadyumlarını 18.000 kişiye çıkarmak için Bakanlık ve Belediyeler arasında mekik dokuyan yönetim, gerekli prosedürler halledilirse, 3 ay kadar bir sürede Buca Arena’nın Süper Lig için yeterli bir stat olacağını söylüyor. Bu kadar kısa zamanda böyle işler başaran bir yönetim, on beşten fazla şampiyonluğu olan takımlar taşeronlara stat yaptırmak için yıllardır kıvranırken kendi işini kendi görecek gibi gözüküyor. Konu ne olursa olsun her şeyin kafada bittiğini, düşüncenin harekete olan kuantum etkisini gösteren Bucaspor’un önümüzdeki sezon Süper Lig’de de beyinleri “Buca”laması dileğiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder