27 Şubat 2010 Cumartesi

Pompey'e Acı Haber


112 Yıllık Geçmişe Sahip Portsmouth Yönetimi 70 Milyon Sterling Tutarındaki Borcunu Ödeyemeyince Kayyuma Devredildi.

Premier League ekiplerinden, 112 yıllık Portsmouth kulübü 70 milyon sterling tutarındaki borçlarını ödeyemeyince İngiltere futbol tarihinde ilk kez bir kulübün yönetimi kayyuma devredildi.

2008 yılında FA Cup' ı müzesine götüren Portsmouth, son yıllarda yaptığı pahalı ve hesapsız transferlerin faturasını ağır ödedi. Bu felaket birkaç yıl boyunca sürekli el değiştiren kulübün başına ilk defa gelmiyor. 1998' de kulübü benzer bir iflastan Milan Mandaric kurtarmış ve 2003'de Premier League' e kadar çıkarmıştı. 2006 yılında kulüp ile bağlatılarını kesen Mandaric' ten sonra Al- Faraj, Al- Fahim ve son olarak Balram Chainrai kulübün sahipleri olmuşlardı.

Yapılan açıklamaya göre yönetimi kayyuma devredilen kulübün bütün vergi borçları donduruldu. Kayyum' un yönetimin başına atadığı Andrew Andronikou ise "Öncelikle maddi giderleri minimuma indirmemiz gerekiyor" açıklamasını yaparak 600' e yakın kulüp çalışanına açık mesaj verdi. Kulübün üst düzey yöneticisi Peter Storrie, ''Bu, kulüple bağlantısı olan herkes için üzücü bir gün'' diyerek, kulübün yeni sahibi belli olmasından sonra istifasını sunacağını da belirtti.

Premier Lig'de son sırada bulunan ve kurallar gereği 9 puanı silinecek kulübün, böylece düşme hattının bir sıra üstündeki takımla arasındaki fark 17 puana çıkacak ve Premier Lig'de tutunması zora girecek.

FIFA, 18 Mart'ta yapacağı toplantıda İngiliz kulübünün durumunu ele alacak.

26 Şubat 2010 Cuma

Kara Listedekiler

Milli takımın Honduras ile oynayacağı hazırlık maçı aday kadrosu açıklandı. Listeyi görür görmez, beklediğimiz yeni kanın gelmesi için Hiddink' in takımın başına bizzat geçmesi gerektiği ortaya çıktı. Fatih Terim' in kara listeye aldığı ancak bu sezon üst seviyede futbol oynayan isimler kadroda yine yok. Oğuz Hoca vasiyete sahip çıkıyor anlaşılan. Öncelikle Sabri ve Gökhan Gönül seçimleri. Gökhan lig, kupa, avrupa derken bitkin. Sabri ise sakat. Bu durum altında Bursa' da bu sezon parlayan Ali Tandoğan nerede sorusu aklıma geldi. Ayrıca Kayserili Ali Turan' da bu sezon milli formayı hak edenlerden. Ama bu isimlerin yerine Fatih Terim' in prenslerinden Denizli' den Çağlar' a kadroda yer verilmiş. Necati' nin kupada oynanan her iki Galatasaray maçında yaptıkları ortada, en az Athletico Madrid forvetleri kadar etkiliydi hem içerideki hem dışarıdaki maçlarda. Keza Umut Bulut için de aynı şeyleri söylemek mimkün. 2010 yılının en etkili atak oyuncularından biri ligimizde.Gökdeniz ile Fatih Tekke isimlerinden bahsetmiyorum bile.

Rakipten Çok Kendimize mi Yeniliyoruz?


Hırs kontrol edilemediği zaman insanın kendine zarar veren sinire dönüşür. Bu akşam oynanan Galatasaray-Atl. Madrid maçında konuşulacak tek şey, Caner' in hırsının kurbanı olması. Madrid' in attığı golün şoku sürerken santraforsuz Galatasaray' ın Arda ve Keita işbirliği ile ispanyolların bir anlık rehavetlerinde bulduğu gol herkese "olur mu?" dedirtti. 73' den itibaren Caner, Arda, Keita diklemesine oyunla Atletic defansını hırplarken olan oldu ve Caner, Perea' yı birebirde süründürdü. Kolombiyalının açık penaltı olan elle müdahalesi görmezden gelindi yardımcı hakem tarafından. Caner' in şalterleri işte o anda attı. İki dakika arka arkaya gördüğü sarı kartlar ile yok oldu sol açık Galatasaray'da. Son dakikada, plase çalışmalarında gösterilebilecek ders niteliğinde bir vuruşla tur gitti Madrid'e.

Ancak asıl bahsetmek istediğim Caner' in verilmeyen penaltının cezasını rakip oyuncudan kesebileceğini düşünmesi. Milli Takımlar psikoloğu Acar Baltaş' ın birkaç yıl önce okuduğum röportajında "Bizim futbolcularımız sahada rakipten çok kendilerine yenilir." sözünün daha somut bir örneği olamaz. Arkadaşlardan genç çocuk, stresliydi gibi Caner sempatizanı yorumlar duyduğum anda kendi kendime "Acaba Cska Moskova' da oynayan, genç ve ümit milli takımla Avrupa ve Dünya kupalarına katılan ben miydim?" diye sordum.

25 Şubat 2010 Perşembe

Fas' ın Beckenbauer'ı 24 Yaşında Emekli Oldu














Levski Sofya ve Fas Milli Takımı' nın "Beckenbauer" lakaplı defans oyuncusu
Youssef Radeh 24 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı.

Özel hayatı ile sürekli gündeme gelen genç defans oyuncusunun, gece kulüplerinde çekilmiş sarhoş görüntüleri Levski yönetiminin sabrını zorluyordu. Geçen yıl alkollü olarak araç kullanırken yakalanıp tutuklanması ise bardağı taşıran son damla oldu. Geçtiğimiz ocak ayında teknik direktör Georgy Ivanov ile hareretli bir kavga eden Radeh, 8 şubat tarihinde Levski yönetimi tarafından Rus Anzhi Makhachkala' ya satıldı.

Yeni takımının Antalya'daki kampına katılmayan Faslı futbolcu, Bulgar "Meridian Match" gazetesine "Benim gölgemi bile göremeyecekler, ben Anzhi' de oynamak istemiyorum ama Levski benim transfer paramı çoktan almıştır. Artık Levski'ye dönemem. Beni rahat bırakın" açıklamasını yaptı.

2005 yılından beri Fas milli takımlarında çeşitli yaş gruplarında oynayan Faslı Beckenbauer 24 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı. İlerleyen günlerde FIFA neye karar verir bilinmez ama Radeh bu işten yakasını bu kadar kolay kurtaramayacak gibi görünüyor.

Şimendifer’in Sportif Yüzü


Ölü yaprak vuruşunun sahibi Michel Platini “ Bir futbol takımı, bir varoluş şeklini, bir kültürü simgeler” diyerek futbol kulüplerinin ve onlara karşı olan karşılıksız seviginin temelini tarihsel köklere bağlar. Galiba milyarlarca insanın bu basit oyunun peşinden böyle bir ihtirasla koşmasının, ortaçağ orduları gibi topluca aynı renkleri giyip bir meydanda toplanmasının sebebi bu kökler. Ancak her zaman etnik kökenlere dayanan bir kökten de bahsetmiyoruz. Modern dünyanın kimlikleri olan toplumsal sınıflar da bu köklerin en derine inenlerinden. Tıpkı demiryolları kuruluşlarında alın teri döken işçi gruplarının ki gibi.

Kapitalist düzenin temellerinin atıldığı sanayi devrimi, üretim gücünden sonra dağıtım ağına ihtiyaç duymuş, ucuz bir seyahat ve ulaşım olan trenler tüm dünyada demirbaş haline gelmiştir. İngiltere’ de ilk deplasmanlı liglerin trenler ve onların ucuz seyahat olanağı ile gerçekleşmiş olması, Kara Tren’ in Yeşil Saha üzerindeki etkisine en iyi örnektir. Giderek vahşileşen kapitalizm ve sömürgecilik sayesinden zenginleşen batı, sınıf ayrımlarının etkisini iyiden iyiye hissetmeye başlamıştı. Fakirin zengini “dövebileceği” tek alan ise yeşil sahaydı. Bu ortamda sadece bir top ve birkaç adam gerektiren, oynayanın fakir, zengin, siyah, beyaz olduğuna bakmayan tek oyun futbol her vardiya değişiminde şantiyelerin, fabrikaların değişmez oyunu olmuştu. 1850’ den itibaren başlayan klüpleşme sürecinde tüm sınıflar kendi kültürlerine ait takımları kurmuş, gerçek yaşamdaki mücadeleyi herkesin eşit olduğu tek yer olan çimlere taşımışlardı.

Avrupa’ da bu tür takımlara yüzlerce örnek verebiliriz. İngiltere’ de Darlington, Harrogate, Doğu bloğu ülkelerindeki Lokomotif  Moskova, Debrecini, Alman Lokomotive Leipzig, Rumen CFR Cluj gibi takımlar demiryolu işçilerinin takımlarıdır. 

 
Darlington Railway Athletic Kurucuları 

 



Yurtdışındaki bazı demiryolu kulüplerinin amblemleri: CFR Cluj, Lokomotiv Moskova, Darlington Railway Athletic, Debreceni.

Ülkemizde ise durum biraz daha farklı. Futbol 20. yüzyılın başında imparatorluk coğrafyasında bulunan gayrimüslimlerin tekelindeydi. Cumhuriyet öncesi kurulan birçok takım sınıf çatışmaları sonucunda değil; yerli halkı birleştirme ekseninde kurulmuştu. Cumhuriyet sonrasında, 29 haziran 1938’ de Beden Terbiyesi Kanunu’ na eklenen 3530 sayılı madde ile 500’den fazla işçi çalıştıran tüm kuruluşlar spora yatırım yapmak zorunluluğunda kaldılar. Yurdun dört bir tarafını demir ağlarla örerek cumhuriyet devrimini yurdun her köşesine taşıyan demiryolları da Demirspor’ ların, temel besin maddesi şeker ve hammaddesi pancar üreticisi devlet kuruluşları Şekerspor’ ların, ağır sanayi hamlesinin simgesi olan Demir-Çelik fabrikaları Demir-Çelikspor’ ların temellerini bu madde sayesinde attılar.

Dönemin Türkiye’ sinde tüm alanlarda insanın başını döndürecek değişimler yaşanırken, Demirspor’ lar spor alanında bu değişimin en önemli rollerinden birine sahipti. Ulaşım ağı neredeyse olmayan bir ülkenin ticari, sosyal ve siyasi açıdan rayına oturması için demiryolları şarttı. Devletin yatırımcı sınıfın eksikliğinden dolayı tüm ekonomik hayatı yeniden yapılandırma sürecinde, devlet kuruluşlarının spora yaptıkları yatırımın halkı spora yönlendirmedeki etkisi tartışılamazdı. Özellikle Demirspor’ ların. Türkiye Futbol Federasyonu kayıtlarına göre ülkemizde toplam 38 tane Demirspor bulunmakta. Bunların üçü (Adana, Nusaybin, Ankara) halen profesyonel liglerde alın teriyle mücadele ediyor.

Çalkantılı bir politik geçmişe sahip Türkiye’ de, bir devlet kuruluşunun takımı olmak her baba yiğidin harcı değildi. Kadrolaşma ve özelleştirme yağmalarıyla diğer KİT klüpleri gibi hırpalanan Demirsporlar’ da tek tek kapılarını kapatıyordu. Bu klüpler arasında en önemlisi herkesin aklına geleceği gibi Adana Demirspor. 1940 yılında kurulan kulüp başına gelecekleri anlamış olacak ki, 1969 yılında kuruluşla tüm bağlarını kopardı. Artık sadece kulübün ambleminde ve renklerinde kalan bir gönül bağlılıkları var TCDD ile aralarında. Adana Demirspor’ un Türk spor tarihindeki yerini sadece futbol ile kısıtlamak, bu köklü kulübe haksızlık olur. Adana Demirspor İstanbul, Ankara ve İzmir takımlarından sonra profesyonel futbol liglerinde mücadele etmiş ilk Anadolu takımı olmasının yanında, su topu liginde 17 yıl üst üste olmak üzere 29 şampiyonluğu bulunan bir takıma sahipti. Ayrıca Manş Denizi’ ni tüm zamanların en hızlı derecesi ile yüzme rekorunu 1976’ da kıran Türk yüzücü Erdal Acet’ de Adana Demirspor’ un yüzücüsüydü. 



Demirspor’ ların memlekete kazandırdıkları burada sayarak bitiremeyeceğimiz kadar çok. Hangimiz şampiyon güreşçi Hamza Yerlikaya’ nın Haydarpaşa Demirspor’ lu olduğunu, eski milli futbolcular Gündüz Kılıç’ ın Ankara Demirspor’ da oynadığını ,  Basri Dirimlili’ nin Eskişehir Demirspor’ da yetiştiğini,  1500 metre Balkan Şampiyonu Zeki Öztürk’ ün Sivas Demirspor’ da koşmaya başladığını biliyor. 



Yaşlıların deyimi ile Şimendifer (Fransızca chemin de fer), anlayacağınız adıyla demiryolları işletmeleri zamanında devletin yüklediği sporun lokomotifi olma misyonunu başarıyla yerine getirmeleri, inişi, çıkışı, virajı çok olan siyaset yollarında kaza yapmalarını engelleyemedi. Bu kazadan çıkan enkaza ise amatör branşlarda halen memleketin birçok ilinde spora hizmet ettiği için kocaman bir teşekkür borçluyuz.

21 Şubat 2010 Pazar

Helanın Önündeki Masadan Euro 96' ya

80'li yıllarda, perşembe akşamları ve cumartesi sabahları televizyon karşısında, TRT 2' de Avrupa'dan Futbol' bekleyen bir kuşaktık biz. Sensible Soccer, Kick-Off, Emilyn Hughes Soccer hastasıydık hepimiz. Karbon kağıtlı Spor-Loto' yu abimizden, babamızdan öğrendik doldurmayı. Sabahtan akşama minyatür kale yaptık sokakta. Federal Almanya 88, İtalya 90, İsveç 92 albümlerim dün gibi aklımda. O zamanın efsaneleri daha bir başkaydı. Gullit, Völler, Maradona, Baresi, Lineker...

Futbola bu kadar aşık, oyuna karşı bu kadar temiz duygular besleyen bu gençliğin göğsü, zamane gençliğinin göğsü kadar kabarık değildi. Bir tek Galatasaray; arada bir de Trabzonspor tebessüm etmemizi sağlıyordu. Enternasyonel platformda ezilmiştik çoktan. Ay-yıldızlı forma en son 1954 Dünya Kupası' nda sahaya çıkmış, bir daha hiçbir turnuvada boy gösterememişti. Biz Avrupa'dan Futbol' da Türk futbolcu izlemedik hiç. Bırakın Play-off' a kalmaktan şikayet etmeyi, gruplarda beraberlik alınca sevinirdik. İngiltere' den sekiz, İrlanda' da beş yerdik. Lejyoner futbolcu deyince, Lefter'i, Can Bartu'yu, Şükrü Gülesin'i bilirdik.

Durum o kadar vahimdi ki, Euro 92 elemelerinde dört takımlı grupta bir gol, sıfır puanla sonunculuk; Amerika 94 eleme grubunda bir tek San Marino' nun üzerine çıkma "başarılarını" elde etmiştik.

 

Fatih Terim, 1994 yılının Aralık ayında, UEFA sıralamasında son kategori olan beşinci kategorideki Türkiye ile EURO 96 grup eleme grupları kuralarına gitmişti. Çantada kekliktik herkese göre. Öyle ki, kafilemizin oturması için düzgün bir masa bile ayarlanmamıştı kura çekiminde. Terim'in "Hela'nın önündeki masa" olarak tasvir ettiği masada not alındı grubumuz. 1. kategoriden İsveç, 2. kategoriden İsviçre, 3. kategoriden Macaristan, 4. kategoriden İzlanda'nın olduğu 3. grupta, şamar oğlanı olmamız bekleniyordu. İyice alışmıştı İngilizi, İrlandalısı, Almanı, Rusu, Macarı bizi gruplarında görünce rahatlamaya. Ama 1993 Akdeniz oyunlarında şampiyon olan nesil bir dahaki kuraya Türk kafilesinin masasını önlere çekmeye inat etmişti.

İlker Yasin'in "Şapka çıkaracaksınızi Şapka!" haykırışları, Emre Aşık' ın arka direkte İsveçlinin tekmesine uçan kafayı sokması, Hakan Şükür'ün ensesi ile topu Macar kalesinin doksanına bırakmasıyla geçen eleme grubu sonunda, UEFA tarahinde ilk kez bir 5. kategori takımı finallere gitmeyi haketmişti. Hem de bir önceki Dünya Kupası'nda üçüncü olan İsveç' i saf dışı bırakarak. 

Bu jenerasyon sayesinde FIFA 97 daha güzel oldu, CM' de Hakan Şükür' ü almak farz oldu. Onlar unutturdu ellinci dakikada milli maçı kapattırmayı. Onlar tattırdı Brezilya'ya gol atmanın tadını. Euro 2012 eleme grupları kurası sonrası Almanya, Avusturya, Belçika, Kazakistan, Azerbaycan grubunu küçümseyen zihinler, görünen o ki 95 yılının İsveç' inden hiç ders almamışlar.Dersi verenin bizzat kendimiz olmasına rağmen.

18 Şubat 2010 Perşembe

Efsane Formalar

Eski formalar daha mı güzeldi acaba? Yoksa geçmişten kopamayan biri miyim? Ama bence eski formaların yerini yenileri asla alamıyor. İşte unutamadığım bazı formalar:

Leeds United 94-95, 95-96 (3. Forma)

Bu formayla Speed' i, McAllister' ı, O'Leary' yi hatırlamayan var mı?

  
AC Milan 89-90

Gullit, Van Bastan, Rijkaard triosunun efsaneleştiği sezonun unutulmaz forması. Ailem, o yıl İtalya seyahati dönüşü abime bu formayı; bana İnter forması getirmişti. Sinirler oynadı tabi.

 

QPR 92-93

Gerry Francis döneminde, Les Ferdinand'ın tabiri caizse delirdiği sezonun efsane forması. Loftus Park'ın korkulu bir deplasman olduğu sezonda, Les Ferdinand bu formayla 24 gol atmıştı. Kendisini Beşiktaş'ta oynarken, İzmir Atatürk Stadı'nda tahta sıralara oturarak seyrettiğim maçı hayal meyal hatırlarım.


Chesterfield FC 96-97

96-97 sezonu, FA cup yarı final maçında Middlesbrough ile 3-3 berabere kaldıkları maçı dün gibi hatırlıyorum. NTV sayesinde tanık olmuştuk o heyecana. Herkesin kalbi 3. Lig takımı için çarpmıştı. 


Deportivo de La Coruna 98-2000

Javier İrureta yönetiminde Şampiyon oldukları zaman efsane olmuşlardı. Ayrıca lakabı "Türkler" olan takım, kaleyi içten fethetmişti.




Red Star Belgrad 90-91

91 yılında Jugovic, Pancev, Prosinecki, Tosic, Mihajlovic, Savicevic, Stojanovic ile UEFA kupası'nı kaldıran unutulmaz doğu bloğu takımının o yıl giydiği forma.


SSC Napoli 87-90

Maradona, Careca, Ciro Ferrara ile 89 da UEFA kupası'nı alan efsane takımın, efsane açık mavi forması.

 

K.V. Mechelen 87-88

Aynı yıl, önce Ajax' ı Kupa Galipleri Kupası finalinde; sonrasında PSV' yi Avrupa Süper Kupası'nda yenen takımın forması. Michel Preud'homme, Lei Clijsters, Wim Hofkens, Piet Den Boer' i bu forma altında biraz puslu da olsa hatırlarım.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Dilekler Tuttu mu Ne?

Sonunda aklı başında tüm fotbol severlerin dileği gerçek oldu. Milli Takımın başına hollandalı Guus Hiddink getirildi. Transferi yapan mentalite muhteşem! Gerçi, başarı için gün gibi açık bir isimdi Hiddink. Bana sorarsanız, öncelikle Türkiye'de feleğin çemberinden daha önce bir kez, Fenerbahçe'den kovularak geçmiş olması büyük avantaj. Diğer yabancıların tüm beyinsel aktivitelerinin iflas ettiği enteresanlıklarımıza gayet alışık bir hoca. Diğer bir artısı ise, milli takım düzeyinde bizden güçsüz ve bizimle eşit güçte birçok takımla turnuvalara katılmış olması. Rusya ile 2008'de yaptıklarını aklımdan hiç çıkarmadan söylüyorum; benim asıl hasta olduğum, Avustralya' ya 2006 Dünya kupasında oynattığı oyundu. Tek kelime ile bravo!

En İyi Sallama 11


Sallama futbolcu isimlerinin olduğu Commodore 64' deki veya Amiga 500'deki oyunları hatırladınız mı? Ordaki saçmalık yavaş yavaş ergen beyinlerimize girmiş ve günlük hayattaki her kelimeyi futbolcu ismine çevirmeye başlamıştık. Geçtiğimiz yıllarda, yine bir dost meclisinde bu konu gündeme geldi, küfür kıyamet bir ton isim bulduk. İşte küfür içermeyen en iyi 11.




Kadro:

Kaleci - Rahatsız MAKAT (Polonya)
Sol bek - Yatakta OSURMA (Nijerya)
Sağ bek - Al GERİDEN (İngiltere)
Defans - Ogelen KİMKİ (Finlandiya)
Defans - Terse PASVER (Macaristan)
Sol Kanat - Senbana VERSENE (Kamerun)
Sağ Kanat - Nedion LANSEN (Danimarka)
Orta Saha - Suda BONETAK (Çek Cumhuriyeti)
Orta Saha - Matarama SUKOYSANA (Japonya)
Forvet - Aradan ABANAN (Ermenistan)
Forvet - Nutella BİTTİMİ (İtalya)

15 Şubat 2010 Pazartesi

Avrupa Kupaları Yeniden

Uzun bir aradan sonra Avrupa kupaları heyecanı Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi ile başlıyor.



Şampiyonlar Ligi son 16 maçları ilk turu yarın akşam başlıyor. İlk dört maç bu hafta; diğer dört maç önümüzdeki hafta oynanacak. Bu haftanın maçları:

16-02-2010

Olympique Lyonnais - Real Madrid
A.C. Milan - Manchester United

17-02-2010

Bayern Munchen - Fiorentina
Porto - Arsenal

Önümüzdeki haftanın maçları ise:

23-02-2010
Stuttgart - Barcelona
Olympiakos - Bordeaux

24-02-2010

CSKA Moskow - Sevilla
İnternazionale - Chelsea

 
Avrupa Ligi'nde ise tüm eşleşmelerin ilk maçları bu hafta içi oynanacak. Bu haftanın Avrupa Ligi Programı şöyle:

16-02-2010

Everton - Sporting Lisbon

18-02-2010

Rubin Kazan - Hapoel Tel-Aviv
Ajax - Juventus
Club Brugge - Valencia
Villareal - Wolfsburg
Standart Liege - Salzburg
Twente - Werder Bremen
Lille - Fenerbahçe
Athletic Bilbao - Anderlecht
Kobenhavn - Olympique de Marseille
Panathinaikos - Roma
Atletico Madrid - Galatasaray
Fulham - Shaktar 
Liverpool - Unirea Urziceni
Hamburg - PSV Eindoven
Hertha Berlin - Benfica


Dosyamızı Sunduk, Hadi Hayırlısı!

 

Bir organizasyona daha talip olduk. Dünyanın en büyük 3. spor organizasyonu olan Avrupa Futbol Şampiyonası'nın, 2016'da düzenlenecek 15.'sine ev sahipliği için bugün UEFA'ya dosyamızı sunduk. Federasyon Başkanı Mahmut Özgener'in sunduğu dosyada maçlara ev sahipliği yapacak 8 şehir ve 9 stad tanıtıldı. İstanbul Olimpiyat stadı ve Türk Telekom Arena' nın ön plana çıkacağı turnuvada maçlar Kayseri Kadir Stadı ve İzmir, Bursa, Ankara, Antalya, Eskişehir, Konya şehirlerinde inşa edilecek yeni stadlarda oynanacak. Ev sahibi olma hakkını kazandığımız takdirde, şehirlerimizin alt yapı sorunlarının çözümünü hızlandıracak, toplu taşıma için büyük yatırımların yapılmasını sağlayacak EURO 2016 için logo olarak yine her platformda kullandığımız lale figürü seçildi. Maskot için mehteran, pehlivan, yeniçeri gibi karakterler seçilirse şaşırmamak lazım.

Bugün İsviçre'nin Nyon şehrindeki UEFA merkezinde yapılan sunumdan sonra aday şehirler ve stadlar Mart ve Nisan aylarında UEFA komiteleri tarafından ziyaret edilecek. 27 Mayıs 2010 tarihinde ise ev sahibi ülke seçilecek.

Euro 2016, 24 takımın katılacağı ilk turnuva olacak. Böylece oynanacak maç sayısı 31'den 51' e yükselecek. Aday kentlerin herbirinde 4 maç oynanacak ve toplam 2,2 milyon biletli seyirci maçları izleyecek. Bana sorarsanız ülkemizin tanıtımı ve turizm gelirindeki artıştan çok futbol tesislerinin, kentlerin alt yapı sorunlarının daha hızlı bir şekilde çözüme kavuşacak olması göre daha önemli.

Euro 2016 için rakip adaylar ise İtalya ve Fransa. Dünya Kupası Avrupa Elemeleri Play-off turunda Fransa takımının Henry' nin eli yardımıyla attığı golden sonra Fransızların kaybettiği sempatiyi geri kazanması için UEFA Başkanı Platini büyük avantaj ama benim favorim kesinlikle İtalya. Ancak Türkiye organizasyon komitesinin eli çok güçlü. Diğer aday ülke komitelerinin hiçbirisi Türkiye komitesinin hükümetinden gördüğü destek kadar destek görmüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu organizasyonun ev sahipliğinin kazanılması halinde devletin gerekli hazırlıklar için büyük kaynak sağlayacağını söylemişti. Son organizasyonunu 1990 Dünya Kupası ile yaşayan çizme, eskiyen stadlarını yenilemek ve karizması çizilen liginin değerini arttırmak için bu şansı kaçırmayacaktır. Ama eğer organizasyon hakkını Türkiye alırsa Mayıs 2010' dan sonra geceler Türk futbolseverler için uykusuz geçeceğe benziyor.

Diğer Adayların Logoları





 

Şaşırtan Benzerlikler

Yeşil sahalardaki bazı oyuncuların film kahramanlığına ne kadar benzediği hiç dikkatinizi çekti mi? Hiç Cesur Yüreği izlerken aklınıza Puyol' un geldiği olmadığı mı? Peki Taxi Driver' ı izlerken Eric Cantona' da mı gelmedi aklınıza?

Charles Puyol & William Wallace


Barça'nın cesur yüreği, her ne kadar rakiplerinin kafasını uçurmamasına; Real Madrid tribünlerine kıçını açmamasına rağmen William Wallace kadar büyük bir savaşçı.

Eric Cantona & Travis Bickle


Tip olarak Puyol & Wallace kadar birbirlerine benzemeseler de, her ikiside bulaşmak istemeyeceğiniz türden adamlar.

Olof Mellberg & Ivan Drago


Mellberg'i 2002 Dünya Kupası kampında Ljungberg ile yumruk yumruğa kavga ederken hatırlıyoruz. Gerek görünüşü gerekse de yumruk tekniği ister istemez Ivan Drago' yu çağırıştırıyor.

John Terry & Mike Delfino

 

Terry' nin son dönemdeki aşk skandalı, Desperate Housewives' ın Mike'ının aynı mahallede oturan çaresiz ev kadınlarıyla daldan dala sıçradığı seks hayatını hatırlatıyor. 


Sizden de diğer benzerlikler hakkında fikirler bekliyorum!